5.10.09

Nante mudana koto o!

Balıklı bir plak dinliyordum-ahtapotlar ve papağanlar alınmasın. Su içmek için pervanenin arkasına geçtim, işte canavarla ilk defa orada karşılaştım. Tahta bacaklarını -kibirli kibirli- açarak yürüyordu. Bir dilek tutmuştum ve gerçekleşmesine daha dört yüz altmış sekiz gün vardı. Şimdi ölemezdim. Muhteşem bir fikirle uyandım. Bir dahaki sefere kağıttan yaptığım ayakkabılarla kuşbakışı böbrek şeklinde bir ormana gidecektim. Takvimde günü işaretledim. Bir noktaya kadar bisiklete binecektim. O sırada bir gaz bulutu dalgasına yakalandım. Etraf simsiyah oldu. Aynaya baktım elimde hala bir bardak vardı. Kurtarılmak için sistemli bir şekilde ayine başladım. Ütopya denilen şey bir masa örtüsü kadar değerli bu dünyada. Tanrı yeşil bir bitki örtüsünün içinde, tavşanın hemen üzerinde, elinde bir demet nane ile bekliyormuş meğer. Battaniyeye sarındım, üşümüşüm. Yağmur çoktan başlamıştı. Kapıyı açtım, bir tekne ile almaya gelmişler beni-kürekçiler pek huysuz. Şatoya giderken uyandım. Hatayı elimdeki haritaya bakarak anlamaya çalıştım, olmadı. Bu insanlar neler yiyebiliyor bir bilseniz; taş, kirpik...

No comments: