Ahşap bir bina... Sanırım binanın üst katlarından alt katlarına inmeye çalışıyorum ama zaman zaman bulunduğum yüksekliği anlamak olanaksız. Bazen alt kattayken kendimi aşağı inerek üst kata çıkmış buluyorum bazen de tam tersi. Her kapıda kapıyı açmaya yarayan ayrı bir mekanizma var. İki kişi olarak ulaşmamız gereken yere doğru ilerliyoruz. Etrafta başka yerlere ulaşmaya çalışan insanlar da var, bazen kapılarda karşılaşıyoruz. Kapıların mekanizmalarını çözme görevi bende. Kapılar daha doğrusu kapı olduğunu varsaydığımız duvarlar bazen enine bazen boyuna açılıyor, bazen de bambaşka bir mekanizmayı çalıştırarak odanın ters köşesinde açılıyor. Mekanizmalar genelde çarklar ve iplerden oluşuyor. İpler yağlı ve kirli, çarklar yer yer dökülmüş olsa da genellikle göz alıcı bir mavi ile boyalı.
Sonunda en alt kattayız ve bahçeye çıkacağız. Bizden önce kapıyı açıp dışarı çıkan gruptan görebildiğimiz kadarıyla bahçede bir parti var. Kapıya geldiğimizde düzeneği açmakta zorlanıyorum, kısa bir süre için de olsa azıcık aralayabiliyorum. O ince uzun aralıktan görebildiğim yüksek beyaz duvarlar ile çevrili bir avlu. Bir sürü çarkı ve ipi ilginç şekillerde birleştirdikten sonra tahmin ettiğimin tam tersi yönde açılan kapıdan bahçeye çıkıyoruz. Avluda tahta ve dev bir ahşap tekerleği masa olarak kullanan bir grup insan var, kimisini tanıyoruz. Hatta bir tanesi bizi partiye davet edenlerden. Esas bahçeye doğru devam ediyoruz. Hava güneşli ama yüksek beyaz duvarlardan dolayı avlu gölge ve serin. Büyük bahçede yerler, ağaç dallarından geçen ışık hüzmelerinin aydınlattığı çimenlerle kaplı, köşede bir havuz var. Havuza doğru ilerliyoruz. Arkadaşıma beni havuza itmesi için yalvarıyorum zira bir şekilde kıyafetlerle o havuza girmenin başka yolu yokmuş gibi geliyor. Ya yanlışlıkla düşmüş gibi yapmam lazım ya da birinin beni itmesi... Havuzun suyu sıcak ama asla ısıtılmış gibi değil. İçinde çiftler yüzüyor. Suyun yüzeyinde kıyafetleri ile sırt üstü, gökyüzüne baka baka çift halinde, yüzmek de denmez de sakin sakin su üzerinde salınıyorlar. Eleleler. Bu duruma biraz sinirleniyorum. Uzun süre sanki havuza girmeye direniyormuş gibi numara yapıyorum. En sonunda beni havuza atmaya çalışan arkadaşım muhabbetinden çok sıkıldığım bir çocuğu yanımıza çağırmakla beni tehdit ediyor. Hatta çağırıyor. Daha fazla direnmiyorum, hatta kendi kendime atlıyorum.
Havuzda dipteyim ve herşey muhteşem görünüyor. Nefesim sanki hiç bitmeyecekmiş gibi, hatta sanki su altında nefes alabiliyorum. Dipten; uzun saçların, gömleklerin su yüzeyinde dalgalandığı, çiftlerin salınımlarının ve su yüzeyine çarpan güneş ışıkların oluşturduğu mavimtrak manazarayı hayran hayran seyrediyorum. Uzun süre dipte dolanıyorum. Kendi saçlarımın su altında dalgalanmasını seyrediyorum. Üzerimde mavi beyaz kırmızı kareli bir gömlek var. Sonra bir köşeden su yüzeyine çıkıyorum ve arkadaşlarımı o köşede muhabbet ederken buluyorum. Konuşmaya katılıyorum. Havuzun köşesinde, hemen önümde duran lacivert, beyaza yakın sarı-yeşil minik ahtapot dikkatimi çekiyor. Havuzun suyu yavaş yavaş boşalırken ahtapot büyüyor. Sekizden fazla bacağı var ve çok inceler. Dokunuyorum. O da bana dokunuyor. Bacakların nazik ve zarif hareketlerini hipnotize olmuşçasına hayran hayran seyre dalıyorum.
No comments:
Post a Comment