28.6.07

Chapitre II / İkinci fasıl

Simple épisode qui, sans se rattacher directement à l’action, donnera à la clientèle une idée sur la faon de vivre de nos héros.

Amour en latin faict amor.

Or donc provident d’amour la mort

Et, par avant, suolcy qui mord,

Deuils, plours, pièges, forfaitz, remord…

( Blason d’amour)

Mevzuyla pek alakası olmayan bu kısa fasıl, okuyuculara, kahramanlarımızın hayat tarzına dair bir fikir sahibi olma imkanı veriyor.

Cana rakibi handan edersin

Ben binevayı giryan edersin

Biganelerle ünsiyet etme

Bana cihanı zindan edersin.

Giriftzen Asım Bey


Un jour, pourtant, ce fut plus grave que d’habitude.
Un soir, plutôt.
Ils étaient allés au Théatre d’Application, où l’on jouait, entre autres pieces, L’Infidèle, de M. de Porto-Riche.
-Quand tu auras assez vu Grosclaude, grincha Raoul, tu me le diras.
-Et toi, vitupéra Marguerite, quand tu connaîtras mademoiselle Moreno par Coeur, tu me passeras la lorgnette.
Inaugurée sur ce ton, la conversation ne pouvait se terminer que par les plus regrettables violences réciproques.
Dans le coupé qui les ramenait, Marguerite prit plaisir à grater sur l’amour-propre de Raoul comme sur une vieille mandoline hors d’usage.
Aussi, pas plutôt rentrés chez eux, les belligérents prirent leurs positions respectives.

Ne var ki işler bir gün her zamankinden de kötü gitti.
Daha doğrusu bir gece.
Abdullah Mazhar’ın dört fasıl üzere tertip olunmuş İhanet yahut Talihsiz Familya nam piyesinin de oynandığı bir temsil seyretmek maksadile Nuran teatrosunda hazır bulunuyorlardı.
İsmet Ferda, “Aşot Efendi’nin ağzının içine düşünce haber veriniz” diye hırladı.
Gülsima ıslık gibi bir sesle mukabele etti: “Siz de Matmazel Moreno sahneden çekilince şu dürbünü lutfedersiniz inşallah.”
Bu minval üzre muhavere ancak ağza alınmaz hakaretlerle hitam bulacaktı.
Dönüşte tuttukları kupa arabada Gülsima, İsmet Ferda Bey’in manasız kibriyle eski, kırık dökük bir tanburun telleriyle oynarcasına eğlenmenin tadını çıkardı.
Tabiatiyle, eve vasıl olunur olmaz muharebe meydanı kuruldu, taraflar cephelerine yerleştiler.

La main levée, L’oeil dur, la moustache telle celle des chats furibonds, Raoul marcha sur Marguerite, qui commença, dès lors, à n’en pas mener large.
La pauvrette s’enfruit, furtive et rapide, comme fait la biche en las grands bois.
Raoul allait la rattraper.
Alors, l’éclair génial de la suprême angoisse fulgura le petit cerveau de Marguerite.
Se retournant brusquement, elle se jeta dans les bras de Raoul en s’écriant.
-je t’en prie, mon petit Raoul, défends-moi!

İsmet Ferda, bir eli havada, kudurmuş kediler gibi bıyıkları dikelmiş bir halde zevcesini köşeye sıkıştırmıştı ki Gülsima o saat yelkenleri suya indirdi.
Biçare kadın, ürkek bir ceylan gibi can havlile seğirtti.
İsmet Ferda’nın eli indi inecek.
Bu kabil en müşkil hallerde ansızın zuhur ediveren o parlak fikirlerden biri Gülsima’nın minicik kafasında şimşek gibi çaktı.
Aniden arkasına döndü, “Yetiş Ferda, kurtar beni bir tanem” diye yalvararak kendini çığlıklar içerisinde İsmet Ferda Bey’in kollarına attı.

No comments: