O ne sağanaktı öyle! Yıllar var ki, ne yılı, yüzlerce yıl var ki böyle fırtına kopmamıştı. Ormanların bütün hayvanları olanca güçleriyle kaçışıp bir sığınak aramışlardı kendilerine. Gökyüzünün tavanı delinmişti sanki. Şimşeğin mızrakları ılık yaz göğünü aydınlatıyor, ansızın çatlayıveren bulutlar bütün vadiyi sarsıyordu. Tepenin yücelerindeki büyük şatoda bir kral, kraliçesi ve yakışıklı oğulları prens otururdu. Kral ve kraliçe prensin ancak bir prensesle evlenebileceğine çok önceden karar vermişlerdi. Ama sıradan bir prensesle değil, şöyle gerçekten dürüst, iyi huylu biriyle. Genç prensin böyle bir kız bulmak için bakmadığı yer kalmamıştı tüm dünyada, ama nerde? İşte bu kötü haberi anne babasına anlatmak üzere şatoya döndüğünde fırtına da hızını bulmuştu. Tam kral ve kraliçeye yolculuğunun başarısızlığını anlatıyordu ki bir şimşek deliverdi göğün karanlığını ve yine aynı anda ısrarla şatonun kapısı vuruldu:tak tak tak! Yaşlı kral karısını ve oğlunu bırakıp büyükçe bir fenerle aşağıya indi: Böylesi korkunç bir fırtınada kim gelmiş olabilirdi? Kapıyı açıp da karşısında gencecik bir kız görünce kralın nasıl şaşırdığını varın siz düşleyin. Ya görünüşüne ne demeli! Yağmur dere olmuş yüzünden aşağı çağlıyor, üstü başı sırılsıklam, paramparça... Ama asıl şaşırtıcı olan genç kızın bir prenses olduğunu söylemesiydi kuşkusuz. Yaşlı kral bunu duyar duymaz onu içeri aldı. Kral prensesi karısına takdim edince yaşlı kraliçe ünleyiverdi, "Prenses mi ? Bu...bu... paçavra mı? Çok saçma!” “ Majesteleri” dedi genç kız "Ben bir prensesim, gerçek bir prenses. Bu gece şöyle bir dinlenmeme izin verirseniz neden sırtımda kraliyet giysileri olmadığını açıklayacağım.” Tüm bunlar olup biterken yakışıklı prens hiç araya girmemiş sevecenlikle kızı süzmüştü. Annesini bir kenara çekti ve fısıldadı "Gerçek bir prenses olup olmaması beni hiç ilgilendirmiyor. Onunla evleneceğim!”, “Sakin ol bakalım!” dedi annesi "Ancak gerçek bir prensesle evlenebilirsin. Az zamanda anlarız zaten: Soylu mu değil mi? Sen yalnız işleri bana bırak.” Yaşlı kraliçe aşçıya haber yollayıp bu beklenmedik konuğa sıcak et suyu ikram etmesini söyledi. Kız çorbayı içti ve dinlenmesi
için bir oda hazırlanmasının mümkün olup olmadığını sordu. Yaşlı kraliçe odanın hazırlanmasıyla bizzat ilgileneceğini söyledi... Prenseslere layık bir oda! "Bir ricam var majesteleri, lütfen yatağım çok yumuşak olsun” dedi genç kız "Yoksa mümkün değil uyuyamam” Kraliçe çarçabuk yatak odasına gitti. Bütün örtüleri kaldırarak yatağın en dip döşeklerinden birinin altına minicik bir bezelye tanesi yerleştirdi. Sonra da yirmi döşek daha alıp hepsini bezelyenin üstüne yığdı. Kızı çağırttı. Daha o “İyi geceler prenses,tatlı rüyalar!” demekteyken bitkin genç kız kendisini zorlukla koca yatağa fırlatıp uyuyakaldı. Ertesi sabah kral kraliçe ve prens kahvaltı masasında bir saat kadar genç kızın görünmesini beklediler. Sonunda zavallı kız uyku dolu gözlerle odaya girdi. "Günaydın” dedi kraliçe "İyi uyudunuz mu?”, “İyi uyumak mı ?” diye tekrarladı genç kız "Gözümü bile kırpmadım bütün gece. Saatlerce döndüm durdum”, “Niye ki?” diye sordu kraliçe bu kez. ”Yatak...yatakta bir şeyler vardı.” dedi yakınmayla "Öyle sert bir şeyin üzerine yattım ki vücudum tepeden tırnağa morardı. Bakın... Anlamıyorum hiç bu kadar rahatsız olmamıştım.”, "Sevgili çocuğum” diye bir çığlık savurdu kraliçe "Besbelli işte gerçek bir prensessin sen. Yirmi kat döşek altında ki bezelyeyi ancak gerçek bir prensesin ince duyarlı teni fark edebilirdi!” Gerisi malum: Prens prensesi aldı. Kral ve kraliçeyle beraber, kente kartal gözüyle bakan şatolarında ömür boyu mutlu yaşadılar...
*Yaslı gittik şen geldik yedi tepeden geldik aç kapıyı bezirgan bonjour demeden geldik. Gözüm kararıyor Olric: elimden bir kaza çıkacak.*
No comments:
Post a Comment