Sinek, atılan bıçağın vücuduna saplanıp onu duvara yapıştırmasından son anda ani bir hareketle kurtuldu. Kahverengi şişede kalan son yudumu da kafasına diken bıçak fırlatıcısı sirkteki işine dönmek için acele etmeliydi. Ama şu sinek!!!
—Ne sinir bozucu yaratıklar! diye homurdandı.
Mor tulumunu giyip de 3’ü gösteren saate baktığında artık acele etmektense koşması gerektiğinin farkına vardı. Kapılar açılmak üzereydi herhalde. Ah şu sinek! Ufak, kirli, paslı odasından dışarı çıktı. Ana çadıra ulaşması için yaklaşık 1 dakika kadar koşmalıydı. Yolda o günkü festival için hazırlanmış kocaman, devasa uzun sırığa bağlanmış kurdelelerin rüzgarda uçuşmasına takıldı gözleri. Bir süre durup izledi. Kurdeleler, prizmadan geçen ışık renklerinde, uçuşuyordu. Eskiden evde odasındaki sevimsiz kalorifer peteğine bağladığı rengarenk kurdeleler geldi aklına. Ansiklopedilerden okuduğu çocuk masallarıyla büyümüştü. Kimse ona masal anlatmamıştı. Masalını bitirir, palyaço şeklindeki diş fırçasıyla dişlerini fırçalar, yatar, uyuyamazdı.
—Ne mutsuz bir çocuklukmuş benim ki de be… dedi.
Çok büyüyüp kocaman adam olduktan sonra kız kardeşinin minik kızına anlattığı Siyam Kedisi ile Zebraların Öykü Anlatıcısı’nın masalı geldi aklına. Uyandı durduğu yerde. Hala kurdelelere bakıyordu. Koşmaya devam etti. Çadırın içine girdi. Bir kaç seyirci girmişti içeri henüz. Hemen kıyafetlerini değiştirdi. İlk gösteri onundu. "Müthiş bıçak fırlatıcısı" gösterisine başlamadan önce seyircilerin şaşkın bakışları altında onlara masalı anlattı: Seyirciler sıkıntıdan patlamıştı.
*Bat dünya bat. Böyle giderse her mahalleden bir Dostovyeski çıkacak Olric. Dünya borsalarında Dostovyeski hisseleri düşecek. Her hafta bir Karamazov, yeraltınız kadar yeraltı. Ne diyelim?*
No comments:
Post a Comment