6.8.07

uçları kırık saçları gibi

Efsane şöyle: Zaman darlığı nedir bilmeyen Apollon bir gün, şu yeryüzündeki yaratıklar ne yapıyor diye dönüp bakınca gördü ki herkes kendi kaderini kovalamakla meşgul - hepimizin yapmak zorunda olduğu gibi. Gözü Kassandra'ya ilişince, kız da çok hoş, "Gel bi sevişelim ha, ne dersin?" dedi, "Bir şey kaybetmezsin, sana kehanet gücü vereceğim." "Nasıl istersen, benim için farketmez," dedi, Kassandra. Ama bir kez alacağını aldıktan sonra atlattı onu, kendini ona vermedi. Apollon çok öfkelendi. İntikam duyguları da kabardı: o zamanlar pek beğenilen bir nitelik. "Bir öpücük ver bari," dedi Apollon. Kassandra da bunu kabul etti. Sarılma sırasında Apollon, verdiği armağanın yarısını geri aldı: Kassandra geleceği görecek ama kimse ona inanmayacaktı.

Efsanenin bazı versiyonları Apollon'un onun ağzının içine üflediğini söyler; aynı derece terbiyeli başka versiyonlar ise `onun nefesini kendi içine çekti' der. Aslında, galiba olan şuydu: Apollon onun ağzına tükürmüştü - bir yılan gibi.

Yılanlarla Kassandra'nın kökenine ilişkin hikayeler hep birbirine dolanır. Kassandra ile ikiz erkek kardeşi bebekken, anneleriyle babaları, bir akşam, çılgın bir partiden sonra sarhoşluğun unutkanlığı içinde onları bir tapınakta bırakıp gitmişlerdi. Utanç içinde çocuklarını almaya geldiklerinde `tapınağın kutsal yılanları onların kulaklarını yalıyordu'. Kassandra'nın kehanet gücünün buradan geldiğini söyleyen bir versiyon da budur.

Troya kralı Piramos'un kızı, Kassandra, `saçları fırtınadan dağınık' az sonra başlayacak olan korkunç savaşı önceden haber verdi ama kimse aldırış etmedi. Troyalıların önünü ardını çok fazla düşünmeden giriştikleri bazı eylemler de bu korkunç savaşın başlamasına yardımcı oldu; bütün suç güzel Helena'da değildi. Her iki tarafta da insanlar bu savaşın olması kaçınılmazmış gibi davranmayı sürdürdüler -öyle yapmaları da gerekiyordu sanki. Ve böylece savaş başladı. Sonra da sürüp gitti.

Savaş sırasında bizim işbirlikçilik diyebileceğimiz türden bir sürü olay oldu. Kassandra'nın kendisi, Troya kralının kızı, saldırgan güçlerin kralı Agamemnon'dan iki çocuk sahibi oldu. Helena... Neyse şimdi, Helena olayı ilginçtir. Masalın kısaltılmış ya da çocuklara uyarlanmış biçiminde, Helena elden ele dolaşan, üzerine zar atılan, kıskanılan, uğruna dövüşülen ve hiçbir zaman suçlanmayan edilgin biridir: taş bebek ya da içkin bir kutsallıkla tebessüm eden bir heykel gibidir. Helena tanrısaldı, Zeus'un kızı olduğu için. Tanrısal olduğu için mi güzeldi yoksa güzel olduğu için mi tanrısaldı? Bütün Troya'nın ona aşık olduğu söylenirdi: bu biraz Meryem Ana'nın bazı ülkelerdeki durumunu andırıyor. Ama Helena'nın dayanılmaz güzellikte biri olduğuna inanmanın daha büyüleyici bir yanı var.

Ve hiç edilgin değildi, tabii.

O ve Kassandra hep aynı niteliğin iki farklı yüzünü yansıtırlar. Kassandra için kullanılan övücü sözlerden biri şuydu: erkekleri bağlayan kadın.

Kassandra savaş ganimetleriyle birlikte, Agamemnon'un malı olarak Mykene'ye gönderilmek üzere gemiye bindirildi ve Klytaimestra kıskançlık yüzünden onu öldürttü. Kassandra kendisi ve Agamennon'un öldürülmesi için düzen kurulduğunu biliyordu: `Kan kokusu duyuyordu'. Kusura bakmayın ama kan kokusu duymasa da, sevgilisinin karısının bu işe çok üzüleceğini önceden görmesi pek o kadar güç olmasa gerek. Kassandra, sevgilisi, düşmanı, iki çocuğunun babası Agamemnon'un katledildiği odaya girmeyi reddetti. Ama o sırada kendisi de öldürülmemiş olsaydı, bunalımlı anlarında, fırtınadan dağınık saçlarını savurarak akıllıca kehanetlerde bulunmaya devam edecekti. Ve kimse de ne diyor diye dönüp ona bakmayacaktı.

1 comment:

şahika uğurlu said...

tam da geçen gün ne okuyordum:)


http://www.endicott-studio.com/rdrm/rrCassie.html