29.6.07

Chapitre III / Üçüncü fasıl

Où nos amis se réconcilient comme je vous souhaite de vous réconcilier souvent, vous qui faites vos malins.
“Hold your tongue, please!”


Bu fasılda dostlarımız barışırlar, cümlenize böyle sık sık barışmak nasip olur inşallah, sizi gidi hınzırlar.

Saadet ol kişinin kim dilini bekleye
Ve niyyetini hayra duta.

Ahmet Dai

28.6.07

Chapitre II / İkinci fasıl

Simple épisode qui, sans se rattacher directement à l’action, donnera à la clientèle une idée sur la faon de vivre de nos héros.

Amour en latin faict amor.

Or donc provident d’amour la mort

Et, par avant, suolcy qui mord,

Deuils, plours, pièges, forfaitz, remord…

( Blason d’amour)

Mevzuyla pek alakası olmayan bu kısa fasıl, okuyuculara, kahramanlarımızın hayat tarzına dair bir fikir sahibi olma imkanı veriyor.

Cana rakibi handan edersin

Ben binevayı giryan edersin

Biganelerle ünsiyet etme

Bana cihanı zindan edersin.

Giriftzen Asım Bey


Un jour, pourtant, ce fut plus grave que d’habitude.
Un soir, plutôt.
Ils étaient allés au Théatre d’Application, où l’on jouait, entre autres pieces, L’Infidèle, de M. de Porto-Riche.
-Quand tu auras assez vu Grosclaude, grincha Raoul, tu me le diras.
-Et toi, vitupéra Marguerite, quand tu connaîtras mademoiselle Moreno par Coeur, tu me passeras la lorgnette.
Inaugurée sur ce ton, la conversation ne pouvait se terminer que par les plus regrettables violences réciproques.
Dans le coupé qui les ramenait, Marguerite prit plaisir à grater sur l’amour-propre de Raoul comme sur une vieille mandoline hors d’usage.
Aussi, pas plutôt rentrés chez eux, les belligérents prirent leurs positions respectives.

Ne var ki işler bir gün her zamankinden de kötü gitti.
Daha doğrusu bir gece.
Abdullah Mazhar’ın dört fasıl üzere tertip olunmuş İhanet yahut Talihsiz Familya nam piyesinin de oynandığı bir temsil seyretmek maksadile Nuran teatrosunda hazır bulunuyorlardı.
İsmet Ferda, “Aşot Efendi’nin ağzının içine düşünce haber veriniz” diye hırladı.
Gülsima ıslık gibi bir sesle mukabele etti: “Siz de Matmazel Moreno sahneden çekilince şu dürbünü lutfedersiniz inşallah.”
Bu minval üzre muhavere ancak ağza alınmaz hakaretlerle hitam bulacaktı.
Dönüşte tuttukları kupa arabada Gülsima, İsmet Ferda Bey’in manasız kibriyle eski, kırık dökük bir tanburun telleriyle oynarcasına eğlenmenin tadını çıkardı.
Tabiatiyle, eve vasıl olunur olmaz muharebe meydanı kuruldu, taraflar cephelerine yerleştiler.

La main levée, L’oeil dur, la moustache telle celle des chats furibonds, Raoul marcha sur Marguerite, qui commença, dès lors, à n’en pas mener large.
La pauvrette s’enfruit, furtive et rapide, comme fait la biche en las grands bois.
Raoul allait la rattraper.
Alors, l’éclair génial de la suprême angoisse fulgura le petit cerveau de Marguerite.
Se retournant brusquement, elle se jeta dans les bras de Raoul en s’écriant.
-je t’en prie, mon petit Raoul, défends-moi!

İsmet Ferda, bir eli havada, kudurmuş kediler gibi bıyıkları dikelmiş bir halde zevcesini köşeye sıkıştırmıştı ki Gülsima o saat yelkenleri suya indirdi.
Biçare kadın, ürkek bir ceylan gibi can havlile seğirtti.
İsmet Ferda’nın eli indi inecek.
Bu kabil en müşkil hallerde ansızın zuhur ediveren o parlak fikirlerden biri Gülsima’nın minicik kafasında şimşek gibi çaktı.
Aniden arkasına döndü, “Yetiş Ferda, kurtar beni bir tanem” diye yalvararak kendini çığlıklar içerisinde İsmet Ferda Bey’in kollarına attı.

27.6.07

Chapitre premier / Birinci fasıl

Oú l’on fait connaissance avec un Monsieur et une Dame qui auraient pu être heureux,sans leurs éternels malentendus.

O qu’il ha bien sceu choisir, le challan!

Rabelais

Efendim bu fasılda,birbirini boyuna ters anlamakla saadet fırsatını berhava etmiş muhterem bir beyfendi ve refikası hanımefendi ile müşerref oluyoruz.

Güzel sevmekte zahid müşkilin var ise bizden sor

bizim o fende çok tahkikimiz itkanımız vardır

Nedim

A l’époque oú commence cette histoire, Raoul et Marguerite (un joli nom pour les amours) étaient mariés depuis cinq mois environ.
Mariage d’inclination,bien entendu.
Raoul , un beau soir,en entendant Marguerite chanter la jolie romance du colonel Henry d’Erville:

L’averse chère à la grenouille,

Parfume le bois rajeuni

…le bois ,il est comme Nini

Y sent bon quand y s’débarbouille.


Hikayemiz başladığı sırada İsmet Ferda Bey ile Gülsima hanım (sevişenlere böyle adlar yaraşır zaten) dünya evine gireli takriben beş ay olmuştu.
Elbet sevişerek evlenmişlerdi.
Gecelerden hoş bir gece,İsmet Ferda Bey,zamanın pek gözde bir şarkısını okuyan Gülsima’yı dinlerken:

Ben bir yanaz tazeyim

Şuh-i bed-avazeyim

Köhne bir şirazeyim

Bir buçuk endazeyim.

Bana nisbet dişbudak

Pembe gibi yumuşak

Boyumu ölç ,işte bak

Bir buçuk endazeyim.


Raoul dis-je, s’était juré que la divine Marguerite (diva Margarita) n’appartiendrait jamais à un autre homme qu’à lui-même.
Le ménage eût été le plus heureux de tous les ménages , sans le fichu caractère de deux conjoints.
Pour un oui, pour un non ,crac! Une assiette cassé,une gifle,un coup de pied dans la cul.
A ces bruits,Amour furyait éploré,attendant,au coin du grand parc , l’heure toujours proche de la réconciliation.
Alors , des baisers sans nombre,des caresses sans fin,tenders et bien informées,des ardeurs d’enfer.
C’était á croire que ces deux cochons-là se disputaient pour s’offrir l’occasion de se raccommoder.

Efendime söyleyeyim, zevcesini dinlerken gönlünün sultanını ( Gülsima Sultan) kimselere yar etmeyeceğine yemin billah etti.
Ah şu nahoş huylarından bir vazgeçseler, dünyanın en bahtiyar çifti olmaları işten bile değildi.
En ufak şeyde, amanallah! Kıyamet kopar: o ona bir şaplak, o onun kıçına bir tekme, havada uçan tabaklar gırla giderdi.
Bu kavga gürültüyle, aşk gözyaşlarına tahavvül eder, ikisi de kendi guşe-i uzletinde barışma saatini sanki iple çekerdi.
Ondan sonra gelsin bakalım o hadde hesaba sığmaz buseler, o namütenahi kucaklaşmalar, kor misali o ateş-i suzan.
Görseniz, bu köftehorlar yeni baştan barışmaya vesile çıksın diye kavgaya tutuşuyorlar zannolunurdu.


26.6.07

Equus by nature timid creature

Bir zamanlar bir siyam kedisi vardı, kendisini aslan zannediyor ve yakışık almayan bir tarzda zebraca konuşuyordu. Bu dil Afrika'da yaşayan bir çizgili at ırkı tarafından kişnenir.

Şimdi: Masum bir zebra cengelde yürür ve başka bir yönden de küçük kedi yaklaşır; karşılaşırlar. Siyam kedisi mükemmel telaffuzuyla "Merhaba" der. “Çok güzel bir gün, değil mi? Güneş parlıyor, kuşlar şakıyor, bugün dünya yaşamaya değer bir yer, öyle değil mi?” Zebra bir siyam kedisinin zebra gibi konuşmasına o kadar şaşırır ki, kıskıvrak yakalanmaya müsait hale gelir. Böylece küçük kedi onu hemen kıskıvrak bağlar, öldürür ve gövdesinin en leziz parçalarını yuvasına taşır.
Kedi bu şekilde birçok zebrayı başarıyla avlar, her gece zebra fileminyonuyla ziyafet çeker ve derilerinin en iyi kısımlarından eski siyam sarayının dekadan prensleri tarzında geniş kravat ve kemerler yapar. Bir aslan olduğunu idda ederek arkadaşlarına hava atara ve kanıt olarak da zebra avlanmasını öne sürer.
Zebraların hassas burunları onlara çevrede hiç aslan olmadığını söylemektedir. Zebra ölümleri birçoklarının bölgeden uzaklaşmasına neden olur. Batıl inançlı olduklarından, ormanda bir aslanın hayaletinin dolaştığına karar verirler. Bir gün zebraların öykücüsü rahvan rahvan gezinir ve diğer zebraları eğlendirmek için anlatabileceği öyküler kurarken, birdenbire gözleri parlar ve "Tamam, buldum!" der, "Bizim dilimizi konuşmayı öğrenen bir siyam kedisi hakkında bir öykü anlatacağım. Ne sıkı fikir! Bu onları güldürecektir." Tam o sırada siyam kedisi karşısına çıkar ve " Merhaba!" der, "Ne güzel bir gün değil mi?" Zebraların öykücüsü bir kedinin kendi dilini konuştuğunu duyunca şaşkınlıktan kıskıvrak bağlanacak hale gelmez, çünkü tam o sırada bunu düşünüyordur. Kediyi şöyle bir süzer ve nedenini bilmese de, onda hoşlanmadığı bir şeyler olduğuna karar verir. Bu nedenle ona iyi bir çifte indirir ve kediyi öldürür. Öykü anlatıcısının işlevi budur.

*Ey insanlar benim hepinizden farklı olduğumu nasıl anladınız, demek fen bu kadar ilerledi.*



25.6.07

How to Leave the Planet:


1. Phone NASA. Their phone number is (731) 483-3111. Explain that it’s very important that you get away as soon as possible.
2. If they do not cooperate, phone any friend you may have in the White House – (202) 456-1414 – to have a word on your behalf with the guys at NASA.
3. If you don’t have any friends at the White House, phone the Kremlin (ask the overseas operator for 0107-095-295-9051). They don’t have any friends there either (at least, none to speak of), but they do seem to have a little influence, so you may as well try.
4. If that also fails, phone the Pope for guidance. His telephone number is 011-39-6-6982, and I gather his switchboard is infallible.
5. If all these attempts fail, flag down a passing flying saucer and explain that it’s vitally important you get away before your phone bill arrives.
DOUGLAS ADAMS
Los Angeles 1983 and London 1985


*Bana kitap kurdu, boş hayaller kumkuması, hayatın cılız gölgesi gibi sıfatlar yakıştırılabilir. Şövalye romanları okuya okuya kendini şövalye sanan Don Kişot’a benzetebilirsiniz beni. Yalnız onunla bir fark var aramda: Ben kendimi Don Kişot sanıyorum.*




22.6.07

earth intruders


Şuursuz pavuryalar birgün bir semendere bir numara çekmeye karar vermişler. Amaçları dünyaya ceza vermek değilmiş ama işin sonunda bir cadının dünyayı ele geçireceğini düşünememişler. Saçma bir biçimde şırıl şırıl akan derin su korkunç başlangıcın mekanı oldu. Bu yaptıklarından utanç duydular mı pavuryalar? Hiç kimse bilmiyor, öğrenemedi. Raptiyeleri yola serdiler, sonuna da bir şipşakfoto'cu koydular-semenderler kendilerini hiç sevmez- Keskin ölü kokusu etrafa yayıldı. Mor bir akşamdı. Kırk kırk kırk ederek evine dönen semender mor akşamın altında ezildi. Vücuduna batan raptiyeler bir okul dolusu insanı boğmaya yetecek miktardaki turuncu kanını akıttı. Durdurulması imkansız olaylar silsilesi işte böyle başladı. Jokerler poker masalarında ortaya çıkmamaya, taraklar da saçları düğümlemeye başladı, ama kimse anlamadı. Tarakla joker bir hokkabaza başvurdular, o da şarlatan çıktı. İnsanlar bir tıkırtı duydu sonra kırmızı bir akşam çöktü. Tüm teknelerin batış tıkırtısıydı bu. Kırmızı da aslında turuncuydu, ama normaller turuncuyu ayırd edemezlerdi, kırmızı sandılar. Çakıl taşları camları kırdı sonra. Sonra da bütün sanat eserleri kendini yaktı. Kimse bir anlam veremedi. İnsanlar uykularından uyandı ama hareket edemediler. Ayakları, falakaya yatırılmışlar gibi şişti, kanıyordu. Oluşan nemden, ölü balık bedenleri havada yüzmeye başladı. Cadı olaya el koydu. Sihirli sözcükleri söyledi. Dünya görünmez oldu.

*Öylesine söylenmiş sözlerin altında gizli anlamlar arar, kimsenin onunla ilgilenmediği bir sırada kendisiyle alay edildiği endişesine kapılarak azap çekerdi.*

21.6.07

welcomesandman#17

Sis/gri gökyüzü/uzun ince yol/etraf uzun sarı otlarla kaplı/yol ortasında cüppeli biri/sis bastırmış/düşünüyorum:kaç saatliğine oynadım ki o mavi topla?üzerinde kırmızı bir t-shirt olan bir oğlan çocuğuydum az önce,cüppem uçuşuyordu rüzgarda,nereye gitti rüzgar?/turuncu bir güneş/uçsuz bucaksız sarı otlarla kaplı tarlalar/aralarında kayboluyorum/oyun oynuyorduk kahkahalarla/yüzümde çillerle bezenmiş şeytanca bir gülümseme vardı/elimde mavi bir top, arka cebimde de bir sapan vardı/yıldırım hızıyla şimdiye geri dönüyorum/üzerimde cüppem var.

*Allahım ben ne yaptım! Bugüne kadar söylediğim her sözü geri alıyorum. Konuşmayı da bir unutabilsem.*

20.6.07

Sheep go to Heaven,Goats go to Hell

İsa döndüğünde, çoban yüzüne baktı ve sordu: Koyun nerede?

İsa açıkladı

-Tanrı ile karşılaştım.

-Sana tanrı ile karşılaşıp karşılaşmadığını sormadım koyun nerede diye sordum

-Onu kurban ettim

-Neden

-Çünkü tanrı oradaydı ve başka şansım yoktu

Çoban değneğinin ucuyla yere bir çizgi çekti. Sapan izi derinliğinde bir çizgi.Lakin aynı zamanda içinden geçilemez ateşten bir duvar. Dedi ki:

-Hiçbir şey öğrenmemişsin, defol git.


*Öyle bir savaşa giriyorum ki Olric, bizi İsa bile kurtaramaz.*


19.6.07

welcomesandman#16

Eski bir pasaj ve yanı anda ahşap merdivenli eski bir ev/içeri giriyorum/yukarıya çıkıyorum merdivenlerden/giriş katında mor elbiseli iki kadın oturuyor/aşağıda bir gariplik var/ne olduğunu anlamak için cam kenarında bulduğum yeşil bir şişeyi ipe bağlayarak aşağıya sarkıtıyorum dönerek yukarı çıkan ahşap merdivenlerin tırabzanlarından sarkıp/şişe aşağıya yaklaştıkça erimeye başlıyor mum gibi/ahtapot oluyor/aşağıya iniyorum yaşlı mor döpiyesli kadınlar beni içeri sokuyorlar/karanlık bir koridor/önce 7 tane ince paradan 1 tanesini avuç içine koyuyorlar elini kapatıyorsun yumruk yaparak/sonra bir tane yüzük seçerek takıyorsun/ sonra yine ya bir yüzük ya da bir çift küpe seçerek takıyorsun/en son taktığın şey hariç diğerlerini koridorun sonundaki kapıya yaklaşırken geri veriyorsun/ yaşlı ve yeşil bir cüppe giymiş bir adam-lider- gelenleri kapıda karşılayarak girmeden önce ellerini sıkıyor/içerisi kale gibi/bir avlu etrafında surlar var/surların tepesinde ve avlunun içinde insanlar oturuyor/surlarda gündüz hava güneşli/avluda gece ve soğuk/çıkıyorum/eve yürüyerek gidiyorum/yolda işaretleri fark ediyorum/evler işaretlenmiş/kapıya damlamış mor boya/mor kapı/mor çiçek/bizim evin önündeki kaldırımdaki taşlardan bir tanesinin çevresi mor boyalı/ işaretlenmişim/bu benim oradan içeri ikinci girişim-miş.

*Tanrı ya da tabiat mutlak yola girmesini istediği yüz kişi için yüz bin kişi yarattı diye doksan dokuz bin dokuz yüz kişiden biri olarak yaşamak neden gerekli soruyorum. Herhalde tutunamayanların bir kısmına bu acı gerçeğin farkına varma ve hayattan istifa etme hakkı verilmiştir.*

18.6.07

welcomesandman#15

Aşağıya doğru katlı bir ev/kütüphane/yerler taş/arkalar mahzen/dehliz/çok derinlere gidiyor /gittikçe kitaplar büyüyor ve kalınlaşıyor/kedi/gri siyah beyaz/ayağıma tırnaklarını geçiriyor/boğuşma/yere düşüyorum/bir yılan ısırmaya çalışıyor.

*Kültür dünyasının KingKong’uyum ben. Kültürden zehirlenirsin inşallah! İnşallah kültür komasına girersin! Kültür Robert Taylor’u!*

15.6.07

slyngz

salla olum alyangoz
sal olum yangoz
salyangoz
salla olum alyangoz



*Öyle bir yerinden tuttu ki; orasından tutulan hiçbir sümüklüböcek kendini kurtaramaz.Aman ne heyecanlı.*

welcomesandman#14

ben birisini arıyorum/annem nerde belli değil/bir çocuk mavi gözlü/bir de kardeşi var/çocuk doğum gününe gidecekmiş/ben de kardeşi ile tv seyredicem/canım sıkılmayacakmış/sonra bi bakıyorum çocuk gayet düzgün giyinmişken şapka takmış bir palyaçoya dönüşüyor/yüzünü de boyamış/boyaların aslında siyah kalem ile yazılmış bir şeyler olduğunu fark ediyorum/daha yakından bakınca onların aslında matematik formülleri olduğunu anlıyorum/"ne zeki çocuk" diyorum/hayatın formülünü bulmuş meğer/gidiyor doğum gününe/kardeşinin odasına giriyorum/kamera ve ışık aparatları var/kocaman/ışıkları yakıyorum/kendimi görüyorum tam karşımdaki dev ekranda/ekran büyüyor/uyanıyorum/anneme "kabus gördüm" diyorum/yanına yatıyorum/kardeşim sayıklamaya başlıyor/"uyandırma anne" diyorum/ama kardeşim kendi kendine uyanıyor/o da yanımıza geliyor/"şaka yaptım" diyip yatıyor/kocaman şeker kutusu/cam/sürekli frambuazlı şeker yiyorum/"anne ben dışarı çıkıcam" diyorum/"hayır" diyor "gökyüzünde ay var, ben senin odanın önünden bile geçemiyorum üstelik kabus görmüşsün" diyor/odama giriyorum/karanlık/eski pembe montumu giymiş bir kız/kırmızı atkım da takmış/üstüme geliyor/boğulurken uyanıyorum.

*Yaa! Önayaklarımızla yemek yeriz, duyargalarımız başımızın iki tarafındadır, arka ayaklarımızla yürürüz. İki deliklilerin gecelerinihepbirliktegeçirengiller familyasındanız. Dişilerimiz yuvayı yapar, erkeklerimiz yiyecek taşır. Leylekler de yavrularımızı getirir. Yazın da göçmen kuşlar gibi sayfiyeye taşınırız. Yalnız başımızda ve oramızda kıl vardır.*

14.6.07

welcomesandman#13

bir kız/ama cadı/bir şekilde akrabam/birgün birşey oluyor/ben de cadı oluyorum/ama çok garip/gökyüzü hep mavi/2 tane ay ve saçma şekilli yıldızlar var/kızla konuşuyoruz ama o konuşurken ben onun gözünden görüyorum kendimi/ara sıra gökyüzü giriyor düşüncesine/ ortada şüpheli bir durum var gökyüzü ile ilgili/evdeyiz/salonda birleri yatıyor/yeter bişi var diyip salona koşuyorum/gökyüzünü görüyorum/panik oluyorum/öleceğimi zannediyorum/cadı kız sabah öleceğimi bildiği için günü bilerek gece yaptı zannediyorum/telefonunu hatırlamıyorum/aramam lazım/ahizeyi kaldırıp 1 e basıyorum/“lütfen kendi annenizi arayınız” diyor bir ses/panikliyorum iyice/telefonu tekrar elime alıyorum ahizeyi kaldırıyorum / “annenizin numarası 6 olabilir mi?” diyor aynı ses/birden hatırlayıp 6 olduğunu gerçekten 6 ya basıyorum ama 6 aslında 4/bir takım mesajlar var ekranda/kız telefonu açıyor/"mesajlar gelmedi mi?" diyor/ben "açıp bakacak zamanım olmadı" diyorum /artık telefonda değil yüz yüzeyiz/"doğru söyle ölecek miyim?" diye soruyorum/"Hayır sen de artık cadısın" diye cevap veriyor ama sıkıntılı/"Bu gökyüzüne noluyor peki?"/"Ama önce..."/"Önce ne? ama ne?"/"bunu takman lazım" diyerek taşsız bir yüzük veriyor/kırmızı yeşil renkli bir yüzük/uyanıyorum.


*Derler ki ruh bozuklukları insanı son derece kurnaz yaparmış. Yani deliler bizden akıllı mı Vatson? Adımı çamaşır suyu markası gibi telafuz etmemenizi rica edeceğim Mister Holmes (bütün meseleleri bu uşak ruhlu herifin çözmesine hiç olmazsa çözmeye kalkışmasına da içerlemiyor değilim) Yalnız kediler ölecekleri zaman hiç iz bırakmadan kaybolurlar.*



13.6.07

welcomesandman#12

odam/karanlık/telefon/fare kuyruğu/
kuyruk:2 fare:beyaz-kahverengi/
pati:2 kedi:siyah+beyaz-sarı+beyaz/1 köpek:uslu-siyah.

*Korkuyorum Olric. Bu lanetin üzerime bulaşmasından korkuyorum. Soytarım nerede? Gözdelerimi, silahşörlerimi çağırmaktan korkuyorum.*

12.6.07

Kendinisevengiller


Ukala+fotograf+soğuk+huysuz+tırtıl+kupakraliçesi+placeboetkisi+
şımarık+büyü+cadı+sümüklüböcek+korkunç+kabus+koku+succubus+
karabasan+tramplen+semender+rüya+yaratık+bukalemun+
hypnoticpoison+iğrenç+baykuş+ölübalık+yağmur+
şapşalördekyavrusuvsçirkinpenguenyavrusu+balıkkılçığı+şaşkın+
kırmızı+kar+pörtlekgözlükurbağa+turuncu+paranoyak+mor+fırtına+
şizofren+yeşil+göl+katatonik+demode+garip+pasaklı+ilginç+tembel+
hızma+patavatsız+kızıl+nefret+depresif+ispanya+salak+obsesif+ fransızca+narsist+vampir+ambalaj+kırılmış+lanet+efsun+su+
goodoldcamel+başbelası+buzgibi+aristokrat+dırdır+lodos+cins+
endoplazmikretikulum+yeteneksiz+sitoplazma+yetenekli+nefridyum+
kırmızıayakkabı+vişne+bağırmak+fillietek+filyutmuşboayılanı+uyku+
anlamsız+çizmek+şanssız+anlaşılmaz+bahtsız+işkence+sinirbozucu+
acı+sempatik+antipatik+Alice+sulugöz+ vasıfsız+yaz+avare+kış+
kasımbirparanoyaayıdır+şömine+deli+maydonoz+deniz+telefon+
eytanrılar+süslü+yosun+hamak+merhamet+mabel+tutunamayan+
elmaşekeri+ölüm+kahkaha+
fuşya+anlatıkahramanlarıvehamamböcekleri+enayi+bitmeyengünler+
serseri+hayalkırıklığıvemuzkabuğu+İspanyolca+bööböö+
yanlışlık+çığlık+yalan+bahargeldisineklervızıldar+ihanet+mıymıy+
çorap+gazelle+istanbul+azgınhuysuztay+dia+biyoloji+komik+genetik+
gözlüklaneti+rezalet+prozac+kişilikbozukluğu+kilise+ruhhastası+
karga+saçkestirmek+oyun+alacakaranlık+
şanlıtarihindenpasajlaraktarmak+karanlık+oyunbozan+maske+
ortaçağ+pörtlemişbukalemun+alicethroughthemirror+clementine+
fearofthedark+alenen+küçükprens+rulman+ uzunçoraplıpippilotta+
ilkelkabilelerdeasılmataktiği+anneminadımıhaticekoymaolasılığı+
vamprella+karlarkraliçesi+crucifix+kan+iksir-elixir+haloween+yedi+
renklikalemtutkusu+otobüsakvaryumu+zincir+yarasa+örümcek+
kafkaesk+şüpheci+labirent+masal+kronik+kuzgun+
normalhayatındacanavarçizmek+beetlejuicebeetlejuicebeetlejuice+
normalolsabizegelmez+benimburdaneişimvar+
kaderinağlarınıelineşişalıpörmek+leon+negibibirsuçişlemişolabilirim+
tramplendenatlayasınsümüklüböcek+
bircezabubirsirktepalyaçoolupbirbardaksudaboğulmak+
karanlıklarprensibirbeyfendidir+çöptenekesi+pötikare+kedi+ejderha+
saklambaç+zehir+cinayet+puantiye+katiluşak+igor+
bölümsonucanavarı+masalınsonu+ohbe+sobe+

*Kendinisevengillerin birtürlügerçeğigöremediğiiçinbaşkasınınsevgisinemuhtaçgiller familyasına mı giriyormuşum? İngilizler bile bu kadar inceliği bir arada düşünemez, bir yerde şaşırır. Ömür boyu aylık siniri yalnız ruhsal gerçekler bankası verir.*


welcomesandman#11

Doktormuşum/3 doktor ile ameliyatlara giriyorum (kalp) ve hepsi ölüyor/1 tanesi aslında yaşamış ama benim hatam yüzünden ölmüş/ya 4 ya da 5. ameliyat/hastaları hiç görmüyorum/gördüğüm sadece kağıtlar ve bilgisayar çıktıları/doktorların 1 tanesi yaşlı/hoca/ameliyat bittikten sonra konuşuyoruz "bu ölmemiş neden haber vermedin"/ben de sonradan farkettim elimden geleni yaptım diyorum/"haber vermen gerekirdi"/"ellerim kollarım doluydu tekme mi atsaydım?"/"tekmeye gerek yoktu dokunman yeterliydi"/"evet haklısınız benim yüzümden öldü." /sarı ışıkta ameliyat yapılıyor/sıkışık bir yer/hastalar var ama ben görmüyorum sonradan anlatırken sanki yüz yüze görüşmüş gibi hatırlıyorum.

*İçin çıksın; iki gözün kör olsun da piyango bileti sat.*

11.6.07

welcomesandman#10

Bebeğim var/annem nerden çıktığını sormuyor bile/acıkıyor/bişiler yedirmeye çalışıyorum/sonra evdeyiz/Kalabalık/biz cambazmışız/ipler var onların üzerinde yürüyoruz/ben birisini kopartmaya çalışıyorum/başka bir şehir/yazlık/babam/sandal/elimde bebek kafamda şnorkel/dalıyorum /leoparlar yüzüyor denizin altında.

*Henüz Olric ufukta görünmemişti. Kendi kendine konuştuğunu sanıyordu daha.*

8.6.07

welcomesandman#9

Video kaset ruhu/kaset satan bir dükkan/kalabalık/her yerde ekranlar var/herkes birşey izliyor/ özellikle araba sahneleri/farklı filmlerin farklı araba sahnelerinde arabanın içinde oyunculardan bağımsız uzun beyaz saçlı kırışık yüzlü gözleri cam mavisi korkunç bir adam oturuyor hareketsiz/biri ölmüş diyor/varmış gerçekten ama ölmüş/dükkanın sahibi dikkat etmek lazım bulaşabilir diyor ve özel eldivenlerle turuncu bir paketin içine özenle yerleştiriyor/ama öbür adamın parmağı kasede bir şekilde değiyor/adam sonra masada duran bir film afişine dokunuyor birşey anlatırken ve afişteki resim canlanıyor/sonra tüm ekranlardaki farklı filmlerin farlı araba sahnelerindeki adam kafasını çevirip bize bakıyor.

*Neden baston yutmuş gibi oturuyorsun? Buldum: bütün acına rağmen korseni giydin, çünkü romantikler göbekli olamazlar; yasaktır.*

7.6.07

red finger cross

Kız bir şeyin arkasından bakıyordur. Haksız yere suçlanmış, terkedilmiş ve dayanılmaz bir acı çekiyor gibidir. Yerler yeşil. Etraf orman. Yerleri çimen, etrafı ağaçlarla çevrilmiş daire şeklinde bir avluda kız. Kızın beyaz bir elbisesi belki de siyah saçları var. Görüntü kıza odaklanmış ve kız göz kırpmıyorken yavaş yavaş kız yerinde sabitken arkası kızın etrafında dönmeye başlar. Hızlı, hızlı, daha hızlı... Kız arkasına bakmadan, hızla, korku içinde koşmaya başlar. Görüntüde sadece kız vardır. Sonra her şey birden durur. Sonra kız koşarak uzaklaşmaya devam eder. Birden durur kız, arkasını döner, gözleri sabit ifadesi görülemez, uzaktadır. Birden kız hızla yaklaşır. Kızın ifadesinin donukluğu, gülümsemesinin korkunçluğu -kim ne anlıyorsa-belirmeye başlar. Kızın sadece yüzünü görünür artık, kız kahkaha atar. Güneş çıkmıştır. Yapraklar gökyüzünü kaplamıştır, aralardan güneş ışıkları geçer, ara ara mavi gökyüzü görünür. Artık kız aşağıda değildir. Kimse yoktur. Su sesi işitilir. O tarafa –su sesine-doğru yürünür. Kayalar ve küçük şelalelerden oluşmuş bir dere vardır. Su en büyükçe şelalenin sonrasında durgundur oldukça. Su yeşildir. Koyu yeşil. Kız suya girmektedir. Adım, adım, adım, adım... Suratı suyun altına girer, baloncuklar çıkar. Görüntü su altına geçer. Kız panik içinde debelenmektedir. Yukarı çıkmak istemekte ama yapamamaktadır. Kız suyun içinde ağlar. Son baloncuklar çıkmaktadır. Kızın hareketleri yavaşlar, debelenmeyi keser, en sonunda tamamen hareketsiz kalır.

Görüntü hala suyun altındadır. Saçları suda dalgalanıyor, elbisesi uçuşuyordur. Kız birden gözlerini açar. Kızdan yavaş yavaş uzaklaşılır. Kız dönmeye başlar etrafında. Kız aşağıya doğru düşmeye başlar. Seyirci suyun derin olmadığını bilir ve buna bir anlam veremez. Siyah bir boşluktur kızın dönerek düştüğü şimdi. Hızlı değil yavaştır kızın düşüşü. Aynı donuk ifade, gözler kapalı. Hızlanır düşüş, dönme bırakılır. Kız bir apartmanın 8. katından aşağıya düşmektedir artık. Çığlık çığlığa bağırır, istemsiz bir düşüştür çünkü. Kız yere çakılır. Etrafına insanlar doluşur.
Yerde yatan yavaş yavaş gözlerini açar. Çevresindekiler donmuştur. İterek insanları, düşürerek yol açar kendine. Yürür... Yanından bisikletli bir çocuk geçer. Gülümser. Hava günlük güneşliktir. Evler az katlı, pencere kenarlarında rengarenk çiçekler var. Sokak toprak. Pazar var, alışveriş yapan insanlar var. Kız hala yürümektedir...
Kız topluluğa karışmaktadır. Çevresinde normal görünümlü insanlar pazarda alışveriş yapmaktadır. Toplulukta beyazlar içinde bir tek kişi vardır. Kalabalığın içine doğru insanların yüzleri yavaş yavaş şeçilmeye başlar. İnsan değillerdir. En azından artık insan değillerdir. Açık yeşil suratlı gözlerinin yerinde boşluklar olan koyu yeşil pelerin giymiş bir topluluktur. Pazarda artık çocuklar, ölü çocuklar, ceset parçaları satılmaktadır. Kız panik halinde çevresine bakarak dönmektedir. Kız birden durup yere çöker. Görüntü dönmeye devam eder. Kızın etrafında oluşan yaratık çemberi gittikçe daralmaktadır. Kız yere çökmüş başını kollarının arasına saklamıştır. Etraf o kadar büyük bir hızla dönmeye başlamıştır ki artık görünen sadece hız çizgilerinden oluşan yeşil bir duvardır.
Birden ilk başladığımız yerde, çimden, ağaçlarla çevrili avluda buluruz kızı tek başına. Kız yerde baygın bir şekilde yatmaktadır. Önce kızın yerdeki elleri görünür, parmakları dikkat çekicidir. Bir yüzük vardır gümüş, üzerinde siyah taşlardan oluşan bir haç. Yavaş yavaş parmaklar kıpırdanır ve kız sanki bir ağırlığın altında ezilmiş de tüm kemikleri kırılmış gibi acı içinde ayağa kalkmaya çalışır. Kalkar, yürümeye başlar ağır aksak. Elbisesinde kan vardır. Kızı arkadan yürürken görürüz.
Ağaçların arasından kurtlar çıkmaktadır. Hava yavaş yavaş kararır. Ay tepededir artık ve dolunaydır. Kız geriler alanın ortasına doğru, bu arada etrafına bakmaktadır. Kurtların gözleri sarı sarı parlamaktadır. Çember gittikçe daralmaktadır.
Panik ve korku karışımı bir yüz ifadesidir görünen. Çığlık atmaktadır ve birden herşey durur. Kızın yeşil gözleri parlamakta ve kız sanki nefes bile almıyormuş gibi kıpırtısız durmaktadır. Birden yavaş yavaş dudakları kıpırdanır. Bir şeyler fısıldamaktadır. Gözleri haince parlamaktadır ve yanakları kırmızılaşmıştır. Ellerini kaldırır birden gökyüzüne doğru ve karanlık dağılmaya başlar artık alacakaranlıktır.
Bir karga sürüsü gürültülü biçimde gökyüzünde görülür. En irisi yavaşça diğerlerinden ayrılır aşağıya doğru süzülür. Kızın üstünde bir tur atar. Karga tam kızın omuzuna konmak için son hamlesini yaparken görüntü yaklaşırız olay mahalline. Kargamızın gözleri laciverttir. Yandan profilini gördüğümüz karga bir anda kafasını çevirir bize doğru. Kızın suratında donuk imasız bir ifade görürüz ve korkunç bir kahkaha atar. Kurtların lideri sürüden ayrılır ve kızın yanına gider başını kızın yanın da duran elinin altına koyar... Her şey dönmeye başlar... Kız, omzundaki karga ve elinin altındaki kurt sabittir. Ulumalarla sahne sona erer. Yine gündüz olmuştur. Her şey kaybolmuştur. Kız tek başına orta yerde durmaktadır. Birden yüzünün baktığı yönün tam tersi yöne doğru koşmaya başlar. Ayaklarını görürüz. Bir bacağından aşağı kan süzülmektedir ve beyaz elbisesinin etekleri parçalanmıştır yer yer. Ağaçların yanına gelir ve durur. Belli bir kararsızlık anından sonra ormana dalar, yürümeye başlar. Işık yaprakların arasından geçip kızın yüzünde rengarenk gökkuşakları oluşturmaktadır. Sonunda bir derenin yanına gelir, su berrak gibi görülmektedir. Kız eğilir ve su içmek için elini suya daldırır. Aniden su elini kavrar ve siyahlaşır. Kız kendini geri çekmek ister ama siyah balçığa dönüşmüş olan su onu kaplamaktadır... Kız debelenir debelenir ve her yanını kaplar balçık delicesine çığlıklar atar kız.
Kız gözlerini açar. Kırmızı bir ışık kızın yüzüne vurmaktadır. Gecedir ve kız bir yatakta yatmaktadır. Oda genel hatları ile görünür. Yatak kırmızı bir tülle çevrelenmiştir ve o kırmızı ışık aslında pencereden gelen tülden geçerek kırmızı olan ay ışığıdır. Odada bir de şömine vardır, şöminenin önünde bir koltuk, yanında ufak bir masa, masanın üstünde bir takım eşyalar olduğunu fark edilir. Şöminenin önünde bundan başka bir karaltı daha vardır belli belirsiz. Kız kalkar ve perdelerin uçuştuğu pencereye doğru gider (pencere yerden tavana kadardır bir balkona açılır) kız balkona çıkar. Balkondan görünen manzara dehşettir. Kızın bir türlü içinden çıkmadığı avlu gözler önündedir. Ay ışığı avluyu çevreleyen ağaçları gümüş rengine bürümüştür. Avlunun dışına doğru ağaçlar yapraksızlaşmıştır ve en dıştaki çemberde bulunan ağaçlar artık sadece kuru dallardan ibarettir. Geri döner balkondan çıkar kapıya doğru gider. Eski ahşap kapının gümüş ve ağır tokmağını çevirir sessizce. Ama kapı açılmaz kız deli gibi açmaya çalışır kapıyı. İter, çeker… Panik. Kapı açılmaz o sırada odanın köşesinde duran şömine birden alev alır odunlar yanmaya başlar. Kız kapıyla uğraşmayı bırakır şömineye doğru gider. Önündeki koltuğa oturur. Yerde yatan kurdu sever. Eline yandaki küçük masanın üzerinde duran bir kitabı alır ve sayfaları karıştırmaya başlar. Okumaya karar verir ilk sayfayı açar ve birden kanı donmuş gibi kalır orda öylece. Arkasında bir şey hissetmiştir kız. Dönüp arkasına bakar hınçla ve aniden. Kara bir pelerin içinde birisi ona bakmaktadır, heybetli bir duruşu vardır. Cüppesine öyle bir sarınmış kukuletasını öyle bir başına geçirmiştir ki hiç bir şey görünmüyordur başka. Kurt ayağa kalkar ve kara şeklin yanına gider siyah eldivenli bir el cüppenin içinden çıkar ve kurdun kafasını okşar. Bir çift çatık kaş altında parlayan bir çift göz kıza bakar ve kız kafası yana düşerek uykuya dalar. Adam kızı kucaklar. Kırmızı tülü çeker ve kızı yatırır yatağa. Elini alnına koyar. Bir şeyler mırıldandıktan sonra kurtla beraber odadan çıkar. Ateş yavaş yavaş söner.

*Üzülme ölmezsin. Seksen yaşını bulursun bu ıstırapla sen.*


welcomesandman#8

çayırda kuzlar var/keçiler ve kurtlar geliyor/tavuk gibi siyah kuşlarla keçileri kaçırıyoruz/kurtlar kalıyor/bi tanesi bizi kovalıyor ama o diğerleri gibi değil daha çok tilkiye benziyor/kovmaya çalışıyorum saldırıyor biz de/telefon klubesine giriyoruz/ben tam girerken -diğerleri girmiş- kurt da benimle giriyor/tekmeleyerek kovalıyorum/çoban çok ilginç bir çocuk/sigara veriyor içmiyorum/yemyeşil gözleri var/okul sınıf falan görüntüleri giriyor araya/bi kızla buluşacağım bir pazajda/üzerimde bir hırka var/kedi yavrusu var içinde/onunla boğuşuyorum /dolanıyorum.

*Talihleri vardır bu gibilerin: Her zaman bir acı bulular çekecek. Senin de her işin iyi gider aksi gibi.*

6.6.07

welcomesandman#7

gelecek/dünya çok kalabalık/herkes kendinden istediği yaşta 10 defa klonlayabiliyor/aynı apartmanlarda yaşıyoruz/ben 5 ve 13 yaşımı klonlamışım/mevzu en güzel yaşları klonlama/esas insan yaşlanıyor ama klonlar hayır/klonlar esas insan ölünce ölüyor/5 yaşımdaki benle sokaklarda yürüyorum/gülüyoruz eğleniyoruz/binalar çok yüksek/newyork gibi/gördüğü herşeyi istiyor/bir ara evin içindeyiz/dünya çok kalabalık.

*Ben balon muyum çocukları sevindirecek? Kimseyi sevindirecek halim yok.*

5.6.07

Kendinisümüklüböcekzannedenistiridyeisimlimidye

O gün midye ailesi çok mutluydu; sonunda bir çocukları olmuştu. Bebek midyenin çok yaramaz olacağı daha doğar doğmaz belli olmuştu. Bebek midye yerinde durmak bilmiyordu. Midye ailesini kutlamaya gelen denizanası ve mürekkep balığı ailesinin çocukları da bu bebeğin yaramazlıklarından nasiplerini almışlardı. Bebek midye küçük deniz anasının bir bacağını ısırmış, küçük mürekkep balığı da korkudan tüm odayı mürekkebe bulamıştı. Günler geçtikçe büyüyen bebek midye evin dışına da çıkıp denizin derinliklerini keşfetmeye başlamıştı. Anne ve baba midyenin tüm uyarılarına rağmen tehlikeli yerlere gitmeye pek meraklı küçük midyenin başına olmadık belalar geliyor, eve her gün yara bere içinde geri dönüyordu. Küçük midyenin başına daha büyük belalar açmasından korkan anne ve baba midye çocuklarını karşılarına alıp konuşmaya karar verdiler.
- Sakın bir daha kırmızı su bölgesine gitme, dedi baba midye.
- Oralar biz midyelere göre değil, diye tamamladı anne midye.
- Ama bütün arkadaşlarım orada diye karşı çıkan küçük midyeyi babası:
- Biz diğer canlılara benzemiyoruz, senin arkadaşların olan küçük mürekkep balığı ve deniz anası büyük dalgalara karşı durabilirler ama sen duramaz, sürüklenirsin diyerek susturdu.

Ailesine bir daha kırmızı su bölgesine gitmeyeceğine dair söz veren küçük midye ertesi gün arkadaşları olmadan evin önünde tek başına oynadı. Üç gün üst üste tek başına oyun oynamaktan çok sıkılan küçük midye:
- Bir kereden bir şey olmaz nasıl olsa, hem söylemezsem gittiğimi nerden bilebilirler? diyerek kırmızı su bölgesine gitmeye karar verdi. Küçük midye kırmızı su bölgesine vardığında hiçbir arkadaşını orada göremedi, aslında hiç bir şey göremedi çünkü havada kumlar uçuşuyordu ve göz gözü görmüyordu.

Birden sert bir darbe ile yerden havalanan küçük midye daha ne olduğunu anlamadan suda dönmeye başladı. Kapaklarını açıp kapatıyor, yüzmeye çalışıyor ama bir türlü dalgaya karşı koyamıyordu. Sonra birden kendini sert bir zeminde buldu ve kabuğunda hissettiği sıcaklıkla beraber korkudan bayıldı.

O gün dışarıda çok güzel bir gün yaşanıyordu, hava güneşli ve sıcaktı. Bu havada piknik yapmanın çok güzel olacağını düşünen sümüklüböcek ailesi deniz kenarına doğru yola çıktı. Anne ve baba sümüklüböcek yemeği hazırlarken çocuklar da kumsala oyun oynamaya gittiler. Kumsaldan gelen çığlıklarla yerlerinden fırlayan anne ve baba sümüklüböcek seslere doğru koştu. Çocuklarının yanına ulaşan anne ve baba sümüklüböcek yerde baygın yatan midyeyi gördü. Küçük midyeyi de yanlarına alıp, apar topar toplanıp evlerine geri döndüler.

Bir gün boyunca baygın yatan küçük midye gözlerini açtığında karşısında ona bakan sekiz çift gözle karşılaştı. Hiçbir şey hatırlamayan küçük midye önce çok korktu. Saatler geçtikçe ve anne sümüklüböceğin hazırladığı leziz yemekleri yedikçe kendine gelen küçük midyenin korkusu geçti.

Küçük midye günlerini artık sümüklüböcek kardeşleri ile oyun oynayarak geçirmeye başladı. Çok bilgili bir sümüklüböcek olan baba sümüklüböcek daha önce bir çok deniz canlısı görmüştü. Deniz kenarında baygın buldukları küçük midyeye benzer bir canlı olan istiridye ile de daha önce tanışmıştı. Bu nedenle küçük midyeyi aile arasında istiridye diye çağırmaya başladılar.

Bir sümüklüböcek gibi yaşamaya alışan küçük midye büyüdükçe büyümüş ve okul çağına gelmişti. Kendini sümüklüböcek zanneden istiridye isimli midye okula başlayacağı ilk gün çok heyecanlıydı, anne ve baba sümüklü böcek ise çok endişeliydi. Sümüklüböceklerden farklı görünüşü küçük midyeyi okulda zor durumlara sokabilirdi.

Okula vardıklarında herkesin şaşkın bakışları ile karşılaşan küçük midye buna bir anlam veremedi. Kimse onunla konuşmuyor, yürüdüğü her yerde arkasından gülüşmeler duyuyordu. Gün boyu alay edilen küçük midye eve döndüğünde son derece mutsuzdu. Bunu fark eden anne ve baba sümüklüböcek ona her şeyi anlatmaya karar verdi.

Aslında bir sümüklüböcek olmadığını öğrenen küçük midye çok üzüldü ama geri dönüp ailesini bulması gerektiğini biliyordu. Ertesi gün sabah erkenden anne ve baba sümüklüböcek küçük midyeyi onu buldukları deniz kenarına götürdüler. Suya adım atar atmaz kendine gelen küçük midye birden her şeyi hatırladı. Geriye dönüp sahilde onu yaşlı gözlerle izleyen sümüklüböcek ailesine başına gelenleri anlattı. Ona baktıkları için teşekkür eden küçük midye sümüklüböcek ailesi ile vedalaşarak suya daldı.

*Herkes istediği mesleği seçecektir. Ressam olmak isteyenler reklamcı, yazar olmak isteyenler mühendis, mimar olmak isteyenler iktisatçı, meyhaneci olmak isteyenler hukukçu, hukukçu olmak isteyenler tezgahtar, adam olmak isteyenler uşak ve dilediği gibi yaşamak isteyenler rezil olmayacaklardır. Delilerle alay edilmeyecektir.*

4.6.07

overdose design

Çingene pembesi bir canavar maydanoz yerken cehennemde bir şeyler uyanmaya başlıyordu. Bu herkes için bir yıkılış demekti. Bu batıştan ne ağaçlar ne de silgiler kurtulabilecekti. Kumaş gibi bir haritaya gözlüklerini takarak bakmaya başladı. Ayakkabıları ile üstüne basıyordu. O sırada aklına zakkumlar geldi veya üzerinde portakal yetişen palmiyeler... Acıkmış olabilirdi. Zehirli gaz yayılımı da başlamıştı. Çıkıntı gibi görüşünü engelleyen akşamda deniz suyu turuncuydu. Masa bronzdan yapılmamış bile olsa bu güneşte onu bronz bir masadan ayırmak imkansızdı. Çiseleyen yağmurun altında şeker gibi eriyen uzun yol veba salgının başlayacağının işaretiydi ve bütün vişneler tepki gösterdiler, düştüler. Bu sıcakta bu bekleyiş ve beklerken bisküvi yiyiş koku delisi sıkıntılı bir kertenkelenin şeffaf tükenişine benziyordu. Balıklar salak salak onları yakalayan balıkçılara şapka çıkarmaya devam ediyorlardı. Kimse ışıkların kırmızıda takıldığını ve kırmızıdan başka her şeyin sahte olduğunu fark edememişti çünkü bu bir cezaydı.

*“bat, acun, bat”…iki gözün kör olsun da Bozkır’da su sat, ters kafalı uğru.*


welcomesandman#6

dublex eski ev/başka üst kat/içerisi gri/büyük gri bir sokak tadında/ev kedi dolu/ben 3 kedi alıyorum/çalıyorum/gri beyaz mavi göz/yavru/daha doğrusu sadece biraz beslemek istiyorum/niyetim götürmek değil/biraz su vericem/1 bardak ve yeşil fosforlu bir de yavan tabak/simit alsam mı diye düşünüyorum kedilere/sonra alır başkası yer diye vazgeçiyorum/sonra çalmış gibi olduğumu anlayıp geri götürüyorum/3 de omzumda/kucağımda kocaman bir çanta var/onun üzerine iniyor bir tanesi/zor yürüyorum/oynuyo biraz benimle pati falan atıyo/sonra çanta ile karnımın arasına sıkışıyo/bi ses geliyo/ayağı kırıldı zannediyorum/bakıyorum ayağı yamuk ama kırık değil/öyleymiş zaten normalde.

*Taş devri…tunç devri…aşık oldu-söyleyemez-utanç devri.*

1.6.07

welcomesandman#5

"Karanlıklar prensi bir beyfendidir."

*gordiyum neden kördüğüm?*